Foto: Mutfak kapısından bakarken...
24 Aralık 2008 Çarşamba
Bulamaz ki!
Foto: Mutfak kapısından bakarken...
Küçük penguen
21 Aralık 2008 Pazar
Sabah akşam yarım ölçek
Yavaş yavaş oturan yeni düzen de uçtu gitti. Saat 18:58. Öğlen 1 saat kadar uyuyan Zeynep, yaklaşık 1,5 saat kadar önce tekrar uyudu. Bu öğlen uykusunun devamı mı bilmiyorum? Henüz uyanmadı; bakalım bu vakitsiz uykunun üstüne gece kaçta ve nasıl yatacak?
16 Aralık 2008 Salı
Sobe - Çantamdakiler
Ve gelelim kural gereği birini sobelemeye: Duru Kuşunun annesi Pınar, sobeeee!!
14 Aralık 2008 Pazar
15. ay kontrolü
Alışılmışın dışında olan, ölçümlerin sonucuydu. Zeyno, geçen aydan bu yana 3 cm uzamış ve 400 gr kilo almış. Yani son ölçülere göre boyu 80 cm, kilosu ise 10900 gram. Doğduğundan beri sadece ilk dört ay içinde, her ay ortalama 3-4 cm uzamış, daha sonraki aylarda uzaması 1-1,5 cm olarak devam etmişti. "Bu ay farklı bir şeyler olmuş?" dedi Hilal Hanım. Hızla düşündüm ama önemli bir fark yoktu. (Şimdi bir daha düşünüyorum: Kahvaltısındaki ıhlamurun yerini mandalina-portakal suyu aldı, şu an devam etmese de geçen ay yaklaşık 3 saatlik öğlen uykuları uyudu, iştahı da oldukça arttı... Acaba neden bunlardan biri mi?)
Aktif Hib aşısı oldu. Bu aşının diğer dozlarını karma aşısının içinde daha önceki aylarda olmuş aslında. Ama bu tek başına dozla tam bir bağışıklık kazanmış. (Aşılarla ilgili son bilgi: geriye sadece 2 aşı kalmış) Bu aşının dışında bir de PPD testi yapıldı. Testin 3. günün sonunda ölçülmesi gerekiyor. Tekrar Hilal Hanım'a gitmemek için, ölçümü Ada'daki çocuk doktoruna yaptırıp, sonucu bildireceğiz. Zeyno'nun verem aşısının yeri geçmiş dönemde büyükçe bir yara olduğu ve iz bıraktığı için, "sonucun olumlu çıkacağına eminim" dedi doktorumuz.
Ve bu muayenenin en önemli sonuçlarından biri, bir süredir kafamda dönüp duran soru işareti balonlarından birinin patlaması oldu. Gece uyanmalarıyla birlikte Zeyno'nun gündüz meme krizleri de tam gaz devam edince "acaba memeyi bıraktırsam mı?" diye düşünüyordum bir süredir. Ve bu sorumu paylaşacaktım Hilal Hanım'la. Ama sanki ne soracağımı önceden hissetmişçesine "biz bugüne kadar Zeyno'ya hiç antibiyotik vermedik değil mi?" diye O bana sordu. Ve devam etti: "Sadece bu hafta 9 tane zatüreli çocuğa baktım. Burun akıntısıyla birlikte öksürük başlıyor ve sonra zatüreye çeviriyor. Üstelik bu çocuklardan ikisini hastaneye yatırdım. Zeyno'nun üst solunum yolu enfeksiyonlarını sadece biraz burun akıntısıyla ve şurup takviyesiyle geçirebilmesinin nedeni hala meme emiyor olması. Hem ilaçsız atlattığı her enfeksiyon, immün bağışıklık sistemine kaydedildiğinden, bağışıklığı da artıyor!" Hilal Hanım'ın anlattıklarını kocaman olmuş gözlerimle dinleyince, soru işareti balonum bir anda patlamakla kalmadı, yerini "yaza kadar emzirmeye devam!" yazılı baloncuğa bıraktı.
Geriye kalan 2 aşı için (biri rutin aşı takviminde olmayan Hepatit A aşısı) 18. ayın sonuna kadar vaktimiz var. Bu nedenle önümüzdeki iki ayda kontrolde gidip gitmeyeceğimize biz karar vereceğiz. Eğer her şey yolunda giderse, gelecek ay gitmeyiz herhalde...
11 Aralık 2008 Perşembe
Sobe - Buzdolabımda neler var?
Buzluktan başlayayım:
* Çifte çekilip, yaklaşık 300 gr'lık olarak buzdolabı poşetine konmuş dana kıyması (kurbandan - çoğu Zeyno'ya köfte olacak herhalde)
* Annem son geldiğinde sardığımız kıymalı buzluk böreği (iki yufkanın arasını yağlı suyla ıslatıp, üstüste koyuyorsun. Sonra istediğin içle ve istediğin şekilde sarıp, buzluğa yerleştiriyorsun. Çıkardığında buzlu buzlu tepsiye dizip, sıcak fırına veriyorsun. Puf puf kabarıyor)
* Yazdan depoladığım enginarlar
* Zeyno'nun dişliği (henüz hiçbir işe yaramadı!)
* Yarısı yenmiş bir kutu Cartedor dondurma (çok da sevmiyorum aslında bu krema kıvamında dondurmaları ama özellikle misafir geldiğinde tatlı üstünde ikram etmek için dolapta bulunmasında fayda var. Bir de kriz anlarında kutudan kaşıklamak için!)
* 2 poşet ev yapımı mantı (annemle yapmıştık)
* Annemin açtığı çörekler (kısık ateşte ve kapak kapatarak tavada ısıtınca yeni gibi oluyorlar)
* 1 top acılı sürk (Hatay peyniri)
1 kangal Erzurum sucuğu
* Yıldız şeklinde silikon buzluk (IKEA)
Ve alttakiler
* Yoğurt (hiç eksik olmaz dolaptan)
* Dün annemden gelirken getirdiğimiz yemeklerin olduğu kutular (zeytinyağlı yaprak sarma, bol peynirli patates püresi, baklava)
* Kırmızı lahana salatası (ince ince kıyıp, tuzla ovalıyorum önce. Sonra bol suyla yıkayıp, limon, sirke, yağ ilave ediyorum. Bu şekilde dolaba koyuyorum, her an yemeye hazır oluyor)
* Sebzelerden kereviz, tatlı yeşil biber, domates, kiraz domates, salatalı, kabak, mantar, havuç, limon, maydanoz ve dereotu
* Meyvelerden mandalina, elma ve muz
* Erzurumdan gelen eski kaşar peynirinin tekeri
* Kahvaltılıklar (ezine beyaz peynir, yeşil ve siyah zeytin, tost için taze kaşar, tereyağı)
* Karadeniz ekmeği (bu dilimli ekmeği çok seviyoruz. Tostu da çok güzel oluyor. Ama dışarda çabuk küflendiğinden dolapta tutuyorum)
Ve kapaktakiler:
* İçecekler süt, rakı, martini, bir kutu bira, soda, küçük bir şişe uzo
* Salça kavanozu, açtığım domates konservesinin (ev yapımı) kavanozu
* Nescafe kavanozu, Türk kahvesinin kutusu ve hardal şişesi
* Yumurtalar
* Ceviz
Ve eğer cevaplamak isterlerse Ayça'nın annesi Çağlayan'ı ve Duru'nun annesi Arınç'ı sobeliyorum ben de...
Renkler ve boya kalemleri

Zeyno'nun boyalarla ilk tanışması ve ilk renkli karalamalarının belgesi fotolarda...
27 Kasım 2008 Perşembe
Uyku mahmuru
25 Kasım 2008 Salı
Zeyno atakta...
Zozozo!!!
19 Kasım 2008 Çarşamba
Alttan ikinci diş
14. ay kontrolü
* Bu ay, özellikle minik bebek arabasına ve içindeki iki bebeğe takıldı Zeyno. Arabayı ittirerek kliniği dolandı durdu. Ortada duran koca masanın üstüne çıkınca anladık ki, bizimki tırmanmayı da biliyormuş.
* Yapılan ölçümlere göre, Zeyno geçen aydan bu yana 200 gr alarak 10500 gr ağırlığa ve 1 cm uzayarak 77,5 cm boya ulaşmış. Ölçümler sırasında yine ağladı.
* Ağlamanın şiddetinin artması için Hilal Hanım’ın odaya girmesi yetti. Hafıza bu aylarda iyice kuvvetleniyor sanırım. Hilal Hanım’ın muayenesi boyunca canhıraş bir şekilde ağladı. Zaten son kuvvet ağladığından, vurulan aşı, ağlamanın dozunda herhangi bir değişikliğe neden olmadı.
* Bu ağlama her zamanki gibi memede son buldu tabii. Hilal Hanım’a yan yan bakarak emdi.
* Bu ay prevenar aşısının son dozu vuruldu. Şükürler olsun! Şimdiye kadar, aşı yerinde kızarıklık ve hafif şiş dışında bir etkisi olmasa da, kıldım bu aşıya karşı nedense??
* Sağ kulağında hafif bir kızarıklık varmış. Eğer ağrı olursa Hilal Hanım’ı haberdar edeceğiz.
* Son dönemde meyve yemediği için meyve suyu vermeyi deneyeceğim.
* Kurban Bayramı’nda Edirne konaklamalı İğneada’ya gitmeyi düşündüğümüzden özellikle sordum ama Zeyno’ya ciğer hala yasak. O’nun payını da mecburen ben yiyeceğim artık.
* Kulağındaki kızarıklık ve geçenlerde geçirdiği 3 günlük ishal, Zeyno’nun bir enfeksiyon geçirdiğinin göstergesiymiş. Ama meme emdiği için ilaç kullanmasına gerek kalmadan atlatmış.
* PPD testi için gelecek ay Perşembe dışında bir güne randevu alacağız. Hilal Hanım testi yapacak, 3 gün sonra Ada’daki çocuk doktoruna ölçtürüp, sonucu bildireceğiz.
* 1 saat kadar sarkan randevuya, muayene boyunca ağlamanın yorgunluğu ve aşı sonrası verilen ateş düşürücü şurubun etkisi eklenince, takside uykuya yenik düştü Zeyno.
* Fulya’dan Kabataş’a geldik. 16:30 vapuruna kadar vakit geçirmek üzere Kahve Dünyası’na girdik. Önce sandviçlerimizi yiyip, portakal sularımızı içtik. Ardından kahvelerimizi yudumlamaya başladık ki, Zeyno uyandı. Gördüğü her garsona sevimlilik yapıp, sincap şeklindeki çikolatayı kaptı.
* Vapursa, 1 saat 15 dakika boyunca durmadan yürüdü. Koltukların arasına girip, çıkarak istediği insanlara el salladı. Çay ocağının minik kapısından içeri kafayı daldırıp, oradakilere de el sallayınca, çikolata ganimetine bir de kakaolu kek eklendi. Osman’ın yorumu: “Aç kalmaz bu kız”
7 Kasım 2008 Cuma
Bir ishal geldi, geçiyor gibi

"Zeyno dünden beri, günde 5-6 kez sulu kıvamda kaka yapıyor (daha önceki düzende günde 2-3 kez, katı kıvamdaydı). Kakasının kokusu da oldukça keskin... Yine dünden beri poposu da kızardı ve Desitin sürmeme rağmen kızarıklık bugün iyice arttı. İlk dişini Cumartesi günü çıkarmıştı. Alttaki diğer dişin yeri de kabarık. Bu nedenle olabilir mi? Ne yapmalıyım?"
Hemen geldi cevabı:
"Pişik için Baktroban ve Trosy'ı karıştırarak sür. Öksürük artarsa Peditus ver. Dişle ilgili olabilir"
Öksürük mü? Ne öksürüğü? Ben böyle bir şey yazmadım ki?
Hemen bir mail daha attım:
"Zeyno'da öksürük yok ki? İshal mi demek istediniz?"
Bu sorumun yanıtı da hemen geldi (Her doktorun bir blackberry'si olmalı!):
"Dişle birlikte öksürük olabilir. Ayrıca bu aralar kaka yumuşamasıyla başlayan öksürük tablosu var".
Bu yazışma sonucu mesajı net olarak aldım ve Osman'a hemen kremlerin siparişini verdim. Öğlen getirir getirmez de sürdük. Hemen etkili olduğu, bir sonraki bez değişiminde ortaya çıktı. Poposunu temizlememe ses çıkarmadı bu kez Zeyno.
Neden diş miydi, herhangi bir enfeksiyon muydu bilmiyorum. Ama bugün biraz düzelir gibi oldu ishali. Poposu da. Kontrolde durum net olarak ortaya çıkar herhalde?
Son durum budur

Not: Bunu yazmayı atlamamak lazım. Puset yerine yeniden emerek uyumaya başladığından bu yana parmağını emmiyor Zeyno. Uykusu geldiğinde de; annem ayağında sallarkende... Tamamen unuttu mu acaba?
2 Kasım 2008 Pazar
Evet, dişmiş...
1 Kasım 2008 Cumartesi
Yoksa diş mi?
31 Ekim 2008 Cuma
Arkadaşlık ödülü

* İzmir'deki Duru'nun annesi sevgili Arınç
* İstanbul'daki Duru'nun annesi sevgili Pınar
* Ceylin Naz'ın annesi sevgili Gülfer
30 Ekim 2008 Perşembe
Nam Nam, Hoppi, Kikirik Kirpik

Not: Sanırım 1 Kasım'dan itibaren artık TRT Çocuk kanalında olacak...
Uzun bir aranın ardından
Aslında yazacak çok ama çok şey var ama dedim ya vakit yok. Bu satırları yazmak için uykumdan dakikalar çalıyorum. Hızlı olmalıyım...
Gece uyanma krizleri bir parça düzeldi. Ya da artık ben alıştım. En az 2 kez kalkıyor Zeyno geceleri. Ama bu sayı bazen 5-6'yı buluyor. Akşam yatış saati 21:30-22:00 arası. Sabah kalkış ise uyanma sayısına bağlı olarak 07:00-08:30 arası. En önemli değişim ise gündüz uykusunun teke düşmesi. Daha önceki gibi sabah uyandıktan 2 saat kadar sonra uykusu geliyor ama uyumuyor. Gözlerini ovalıyor, mızmızlanıyor ama uyumuyor. Öğleden sonra saat 13:00-15:00 arası seçtiği herhangi bir zamanda uyuyor ve bu uykusu yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Ve ben tüm işlerimi artık bu 1,5 saate sığdırmaya çalışıyorum: Cevap verilmesi gereken mailler, okunması gereken yazılar, günlük ev işleri ve yemek. Tabii ki her zaman birileri eksik kalıyor. Dinlenmeye ise hiç vakit yok. Uykuda bile...
Geçen sürede değişmeyen şey ise dişler. Hala çıkmadılar. Zeyno'nun dişetleri tıpkı fırındaki bir kek gibi kabardı. Alt ortadaki ve üst ortadaki iki diş adeta damaklarının içinde görünüyor. Ama hala damakları yarmayı başaramadılar.
Artık pusetinden nefret ediyor Zeyno. Öyle ki, gündüz uykularında bile içinde yatmıyor. Bu konuda silbaştan yaptık ve memeye geri döndük. Memede emerek uyumayı bıraksın diye alternatif olarak puseti bulmuştuk ama aylar sonra başa döndük yine.
Yemek konusunda pek bir değişim yok. İstediği zaman yiyor, istemediği zaman yemiyor. Israr yok. Ama geçen ay tüm iştahsızlığına rağmen 400 gr alınca, bu ay makarna ve ekmeği kısıtladım biraz.
Ve birkaç not:
* Birkaç gündür fark edilir derecede farklı sesler çıkarmaya başladı. Farklı sesler, farklı heceler de demek...
* Yürümeyi, kovalamaca oynayacak kadar ilerletti. Ama hala arada sırada dengesini kaybedip, düşüyor.
* Dergilere bakmaya bayılıyor. Artık yırtmıyor, sırayla sayfaları çeviriyor.
* Taklit yapmada son noktada. Her şeyi taklit ediyor.
* Hayvan seslerini ilerletti. Kedi, köpek ve arıya son olarak inek ve horoz eklendi.
* Sanırım artık konuştuğumuz her şeyi anlıyor. Dikkatli olmak lazım!!
Foto: 24 Ekim 2008, Heybeliada-Bostancı 16:55 vapuru
16 Ekim 2008 Perşembe
13. ay kontrolü
Aylin Hanım kliniğin psikoloğu. Hilal Hanım uzunca bir süredir (yaklaşık 9. aydan bu yana), "dikkat süresi çok uzun" diyerek Zeyno'ya gelişimsel test yaptırmamızı istiyordu. Bizse kulağımızın üstüne yatıyor, her ay geçiştiriyorduk. Çünkü kılım ben bu tür test vs olaylarına. Ve eğer bir sorun yoksa yaptırmak taraftarı değilim. Gideceksiniz, test yapılacak ve her şey normalse, (çoğunlukla) "sizin çocuğunuz bilmem kaç ay ileri" denilecek. Ya kardeşim, herkes ilerde; normal çocuklar nerde?
Ama 1 yaş kontrolünde Hilal Hanım net bir tavırla "istiyorum" deyince, çaresiz bu ay randevu aldık Aylin Hanım'dan. Annem, ben, Zeyno ve Aylin Hanım girdik odaya. Kısa bir tanışma faslında sonra, küçük bir top çıkarıp, Zeyno'yla oynamaya başladı Aylin Hanım. Sonra topa el sallandı ve kartlar çıktı. Kedi, bebek ve top resmi olan üç kart. Zeyno Aylin Hanım'ın sorduklarını gösterip, istediklerini verdi. Ardından kartlar kalktı ve "nerde?"oyunu oynadılar. Aylin Hanım'ın değişik yerlere sakladığı (tabii göstererek) çıngırağı buldu bizim minik. Ardından birlikte sesli bir kitap okudular. Tahtaya karalama yaptılar. Zeyno, "burnun nerde, ayakkabıların nerde?" gibi sorulara cevap verdi. Ve yaklaşık 1 saat süren tüm bu aktiviteleri büyük bir heyecan, istek ve sükunetle yaptı. Arada sırada bana göz attı ama genel olarak pek ilgilenmedi. (püf noktası, oyuncaklar sırayla ortaya çıkıyor. İşi biten kalkıyor, yenisi geliyor. Evde de böyle olmalıymış. Mesela biz oyuncak sepetinin yanına boş bir sepet daha koymalı, işi biten oyuncağı oraya atmalıymışız.)
Ardından bana birkaç soru sordu Aylin Hanım:
- Bardaktan su içebiliyor mu?
- Evet
- Çorabını çıkarabiliyor mu?
- Evet (her zaman)
- Kendi kendine konuşuyor mu?
- Evet (bolca)
- Babana götür, annenden al gibi iki kelimeli emirleri yerine getirebiliyor mu?
- Evet
- Elinden tutunca merdiven çıkabiliyor mu?
- Evet
- Diğer çocuklar ilgisini çekiyor mu? - Evet (her zaman, her koşulda)
- Dışarıda ilgisini çeken şeyleri fark edip, gösteriyor mu?
- Evet (özellikle kediler, köpekler, kuşlar, çocuklar ve vapurlar)
- Söylediği kelimeler hangileri?
- Net olanlar mama ve baba. Su için fu diyor, vev ver demek. Elini uzatıp a demesi de al demek.
- Sorunca adını söylemeye çalışıyor mu?
- Bunu hiç denemedik ama adını söylemeye çalıştığını hiç görmedim
Bu kısa soru cevap kısmını ardından açıklama kısmına geçti Aylin Hanım. Bu dönemde (12-15 ay) önemli olan sosyal alandaki gelişmeymiş. Bu yolunda oldumu, genelde diğerleri de yolunda oluyormuş zaten. Zeyno için de her şey yolundaymış. Kendinden beklenmesi gereken tüm gelişmeleri gösteriyormuş. Hatta 15. ay seviyesindeymiş (İşte o an! Diyorum ya, nerde ayına uygun çocuklar?) 6 ay sonra bizi yine görmek istiyormuş (söz vermeyeyim, bir seansın fiyatı 150 YTL!!)
Açıklamaların ardından Zeyno'nun memeye aşırı düşkünlük ve uyku problemlerini sordum. Bu da normal ve beklenen bir gelişmeymiş. Özellikle bebekler yürümeye başladığında, büyük bir mutlulukla birlikte kaygı da duyar, bu kaygılarını da çoğunlukla anneye sığınarak bastırırlarmış. Emme pekiştikçe de gece uyanmaları artarmış (yine bir kısır döngü yani). Eğer istersem böyle (emerek uyuma) devam edebilirmişim. Ama eğer bir değişiklik istersem önerisi, kendimden bir objeyi (eşarp vs.) Zeyno'nun yatağına koyup, sabırla yatakta uyumasını sağlamak (şu an bunu deneyecek enerjim ve sabrım yok. Zaten daha önce birkaç denemede bulundum ama sonuç fiyasko!)
Odadan son derece mutlu ayrılan Zeyno, diğer randevu saati gelene kadar salondaki oyuncaklarla oynadı. Bu kez kaydıraktan kayabildi (benim yardımımla tabii) ve artık yürüdüğü için bol bol mini bebek arabalarını sürdü. Yarım saat rötarla Hilal Hanım'ın odasına girdik. İlk iş ölçümler yapıldı. Boy geçen aydan bu yana 1,5 cm uzayarak 76,5 olmuş. Kilosu da 400 gr artışla 10300 gr. Geçen aydan daha çok kilo aldığını görünce şaşırdım. Bu kadar iştahsızlığa 400 gr! Anne sütü ve meyve işe yarıyor sanırım. Bu arada, her ne kadar kısıtlı vermeye çalışsam da, tükettiği karbonhidrat da (ekmek, makarna ve galeta üçlüsü) etkili olmuştur herhalde?
Baş ve boy ölçümü sırasında yine ağladı bizimki. Hem de ne ağlama. Canının yandığından falan değil, kolu bacağı tutulduğu için sinirlendiğinden. Ölçümlerin ardından suçiçeği aşısı yapıldı. Bu faslın ağlaması da memede sonlandı. Bir yandan kucağımda meme emerken, diğer yandan ayağını keyifle sallayıp, yan gözle Hilal Hanım'ı seyretti. (Hilal Hanım, bu keyifli emme işine şaştı kaldı). Kendisine verdiği balonla da hemen barış imzalandı.
Zeyno'nun dişlerinin hala çıkmamış olması, "sınırları zorluyor" diye yorumlandı. Ama damakları iyice sertleşmiş, dişler yoldaymış (yola çıkması bile 13 ay sürdü)
Emme isteğine Hilal Hanım tıbbi olarak yaklaştı tabii ve "dişlerden" dedi. Sütü ağrı kesici olarak kullanıyormuş bizimki (her iki yaklaşım da mantıklı aslında ve bence bizde ikisi de mevcut) Sabah, öğle, akşam dişlere jel sürüp, rahatlatacağım.
Bu arada iştahsızlık ve gece uyanmaları aynı zamanda idrar yolu enfeksiyonunun da belirtisiymiş ve kız çocuklarda bu enfeksiyon daha fazla görülürmüş. Bu nedenle bir de idrar tahlili yaptırmamızı önerdi.
Vitamin şurubu ve flour hapına devam. Suçiçeği ateş yapmazmış ama biz işimizi garantiye almak için klinikten çıkmadan bir ölçü ateş düşürücü şurup verdik Zeyno'ya. Gelecek ay aşı olduğundan yine gideceğiz.
**
Hazır yazmışken, bu ayla ilgili birkaç not daha düşeyim. Zeyno artık fıldır fıldır yürüyor. Hafta sonu Osman nöbetçiyken, Zeyno'yla ben Ceren'in doğumgünü partisine gittik. Ortamın en küçüğü olan Zeyno, balon kapmak için korkusuzca koşturan ablaların arasına daldı. Ertesi gün yürüme performansı fark edilir derecede artmıştı. İki gündür hiç emeklemiyor. Yürüyor, karıştırıyor ve arada evin içinde kayboluyor. Bu arada giderek azalsa da sık sık düşüyor. Çok dikkatli olmak lazım. Nasıl olacaksa? (Allah korusun demekten başka çare yok gibi)
Dışarıda arabasına oturtmak iyice güçleşti. Sahilde kedilerin peşinde koşmak, vapurda turlamak varken ne yapsın tabii arabayı?
Bizim aldıklarımız, Nurcan'ın verdikleri ve Yasmin'den aldıklarımız. Onlarca ayakkabısı oldu bir anda. Ama en çok Almanya'dan aldığım hafif boğazlı, kahverengi ayakkabılarla rahat ediyor. Etraftan "evde de ayakkabı giydir" diye öneriler var ama ben giydirmiyorum. Düşünsenize ayağınızın sürekli ayakkabı içinde olduğunu!
**
Haftanın aktivitesi "sonbahar". Özel bir şeyler yapmamıza gerek yok, çünkü bizim evde sonbaharın keyfini en çok çıkaran Zeyno. Minik ayakkabıları, her daim ayakkabılığın üstünde, pembe montu da askıda. "Hadi attaa gidiyorsun" dendi mi, itirazsız, hemen giyiliyor bunlar ve arabaya oturuluyor. Kapı açıldı mı da, içeride kalana (bu her zaman anne) neşeyle el sallanıyor. Ada'da sonbahar çok güzel. Osman akşamüstleri Ada turu atıyor (keyiften değil, zayıflamak için); Zeyno O'na eşlik ediyor; yorgun anne 1 saat yürüyecek enerjiyi kendinde bulamadığından ve evde işler hiç bitmediğinden sonbaharı kaçırıyor!
Foto: 16 Ekim akşamüstü, Heybeliada sahili
15 Ekim 2008 Çarşamba
Yoksulluk
Bu yazıya başlamadan önce babaolmak.com'a baktım yine. Kopya çekmek amacıyla değil, bu konuda yazdıklarını merak ettiğimden. Çok çarpıcı rakamlara yer vermiş. Dikkatimi en çok çeken çocuklarla ilgili olan tabii. Unicef’in bildirdiğine göre her gün fakirlik sebebiyle 26.500 ile 30.000 arası çocuk ölüyormuş. Bu rakamı okuduktan sonra uzunca bir süre düşündüm. Çocukların ne suçu var? Suçları, şanssızca yoksul bir ülke topraklarında ya da yoksul bir aileye mi doğmak? Aslında çok daha fazla düşünmek lazım bu konuda. Yapılabilecek şeyler olmalı; var da. Özellikle çocuklarla ilgili olarak. En azından, dünyanın hiçbir köşesinde hiçbir çocuk açlıktan ölmemeli. Bu kadar çok kaynak boşa tüketilip, bu kadar çok gıda çöpe giderken.
Pazardan, manavdan, marketten alışveriş yaparken bir daha düşünün. Aldıklarınızı tekrar tekrar gözden geçirin. Ve sırf zamanınız olmadığı için pişiremediğiniz ya da akşamdan dolaba koymayı unuttuğunuzdan bozulduğu için hiçbir gıdayı çöpe atmayın. Hiç olmazsa bu kadarını yapabiliriz değil mi?
9 Ekim 2008 Perşembe
Sabır, sabır, ya sabır
Bugün tam dibe vurmuşken geldi Prima'nın maili. Daha hamileyken üye olmuştum siteye. Zeyno'nun ay dönümlerinde düzenli olarak mail geliyor. Ve hep çok güzel şeyler yazıyor. Daha doğrusu yaşadıklarımı/yaşayacaklarımı birebir özetleyen yazılar.
Aşağıdaki yazıyı okudum birkaç dakika önce. Birden gözlerim parladı. Evet işte tam da bu yazılanları yaşıyorum. Birebir. Demek ki geçecek. Bunu biliyordum zaten ama ne zaman diye soruyordum hep. Biraz daha sabretmem lazım demek ki. Hayatta hiçbir konuda sabredememiş olan ben (annemin karnında bile 8 aydan fazla duramamışım, öğretmenlik mesleğini üniversite tercih formumdan o kadar çocuğa karşı sabırlı olamam diye son anda silmişim) sabredeceğim. Ama bu kez seve seve. Öğrendim ki, sabrın en büyük mayası sevgi. Ve ben Zeyno'yu o kadar çok seviyorum ki... Bundan sonrasını yazıyla ifade etmek güç. Geriye bu nota ekleyecek tek şey kaldı; Prima'nın maili. Özellikle bebeği 13 aylık olmuş, çıldırmanın eşiğindeki annelere sunulur.
DEĞİŞEN ALIŞKANLIKLAR
Bebeğinizin ayağa kalkma ve yürümeyi öğrenme dürtüsü uyku saatleri de dahil onun günlük düzenini iyice altüst etmiş olmalı. Sabah ve öğleden sonraki uyku saatleri de belirsizleşir. Bir bebek zamanını yatağında uyumak yerine hareket halinde geçirmeyi tercih edebilir. Bebeğinizi sabahları ve öğleden sonraları kısa süre yatağına bırakın; ama yatmıyorsa üzülmeyin. Bebeğiniz yürümeyi başarıp hevesini alınca yeniden uyumaya başlayacaktır. Bebeğinizin geceleri uyanma ihtimali daha da yüksektir. Sakin ve kararlı davranarak ve o bildik uyku öncesi törenini yineleyerek onu yeniden uyutabilirsiniz. Bebeğinizin kendi kendine yeniden uykuya dalması için ona yaklaşık 10 dakika zaman tanıyın. Sonra odasına gidip onu okşayın, orada olduğunuzu gösterin ve odadan çıkın.
2 Ekim 2008 Perşembe
Unuttuğum bir şey var mı acaba?
Madem en son sütü yazmışım, oradan başlayayım yine. Zeyno hala süt içmiyor. Önce iyileşmesini bekledik. Sümükler yavaş yavaş kurudu ve bitti. Bir deneme daha yaptık ama olmadı. İçine bal koydum ama sonuç aynı oldu Biz de ara dönemine girdik yine. Herhalde bir gün içecek?
Gece uyanmaları tam gaz devam. Bazen yarım saatte bir uyandığı bile oluyor. Ağlamasına bir uyanıyorum, bizimki yatağının içinde oturmuş, hem ağlıyor hem de gözlerini oğuşturuyor. Ve her uyanmada meme emmeden sakinleşmiyor. Bu arada yatağına sığamaz oldu artık. Ebat olarak sığıyor da, uykusunda yatağın içinde dört döndüğünden sığamıyor. Gece bir bakıyorum yatağa enine uzanmış. Üstü de he zamanki gibi açık. Üst açmayla baş edemeyince sonunda babaannemizin önerisiyle gece yelek giydirmeye başladım.
Uykusuzluğa ve süt direnmesine alıştım ama son dönemin asıl krizi yemek yemek. 1 yıldır iştahla her şeyi yiyen Zeyno, son dönemde ye-mi-yor! "Yemiyor" diye sızlanan anneler grubuna katılacağım hiç aklıma gelmezdi ama oldu işte. Yine de şikayetçi değilim. Belki de şimdi yediği ölçü normal olandır ve sadece geçmişte çok ve iştahla yediği için bana şimdi az geliyordur? Gelecek ayki kontrolümüzde ortaya çıkar nasıl olsa. Hem günde 3 öğün kaka da aynen devam ediyor. Doymasa ya da yedikleri az olsa herhalde bu sayı azalırdı? Yani ciddi bir iştah azlığı başgöstermiş olsa da bunu şimdilik sorun etmiyorum. Kaşar peyniri, üzüm, salatalık ve makarna sağolsun. Bu dörtlüye hiçbir zaman "hayır" demiyor. Ve son hız meme emiyor. Belki de iştahındaki bu azalmanın nedeni bu kadar çok emmesidir? Çünkü O emdikçe sütüm de ciddi oranda arttı. Yoksa bu kez dişler mi geliyor? (Anlaşıldığı üzere hala diş yok!) Bu konuda soru çok ama telaş yok. Sadece zamana ihtiyacımız var bence.
Ve son 10 günün asıl gelişmesi: Zeyno artık yürüyor. O bir yerden bir yere ilerlemek için hala emeklemeyi tercih ediyor ama biz ayağa kaldırıp, elimizde ilgisini çekecek bir eşyayla karşısına geçtiğimizde ciddi mesafede yürüyor. Fıldır fıldır dolanmasına az kalmış; babaannemiz öyle dedi.
Yürümenin dışında gelişim hızla devam ediyor. Artık anlamadığı komut yok gibi Zeyno'nun. İstediğimiz eşyaları alıp bize getiriyor, "al" diyor, "ver" diyor. İstediği şeyi parmağıyla işaret etmek ve benzer sesler çıkarmak suretiyle derdini gayet güzel anlatıyor. Bir şeyi istemedimi iki elini birden uzatıp sallamaya başlıyor, biz bir soru cümlesi sorduğumuzda yanıta göre başını "evet" der gibi sallıyor, kısacası hızla öğreniyor...
Hala el öpmeyi bilmiyor ama ciddi bir bayram hasılatı elde etti Zeynep. Üstelik her zamankinden çok daha mutlu çünkü bu bayram hem anneannesi, hem babaannesi hem de iki dedesi bir arada. Hepimiz bir araya geldiğinde tüm ilgi O'nun üzerinde olduğundan ve adeta gözünün içine bakıldığından mest tabii. Bu durum birkaç gündür eskinin kalabalık ailelerinde büyüyen çocukları düşündürüyor bana.
Unuttuğum bir şey var mı acaba? Her gün bu kadar çok şey yaşarken böyle uzun ara vermemeli!
20 Eylül 2008 Cumartesi
Süt tadımı

15 Eylül 2008 Pazartesi
Yeni yaşın ilk günleri

1 yaş kontrolü
Ve 2 ay aradan sonra 1 yaş kontrolü için doktora gittik. Ölçüm sonuçları: Boy 75 cm, kilo 9900 gr. İlk defa muayene Zeyno'nun ağlaması eşliğinde yapıldı. Kafasının, bacağının tutulmasına sinir oldu ve ağladı. Genel muayene sonuçları iyi olunca aşıların 2. periyodu başladı ve MMR (kızamık, kabakulak, kızamıkçık) aşısı oldu. Koluna saplanan aşı enjektörünün şaşkınlığıyla bir an ağlaması durdu ve Hilal Hanım'ın ilacı vermeye başlamasıyla mızmız ağlama yerini acı ağlamasına bıraktı. Ağladı, ağladı ve gördüğü bir oyuncağı parmağıyla gösterip, "ayyy" diyerek ağlamasına bir anda son verdi.
Bu ayın en önemli özelliği Zeyno'nun beslenmesine süt ve balın eklenmesi. Sütü kahvaltıda denemeye başladık. İlk 2 gün biraz (40 cc kadar) içmişti ama bugün neredeyse bir yudum bile almadı. Israr etmeyeceğim. İstediği zaman, istediği kadar. Günde 500 cc'ye kadar süt içebilirmiş. Ancak mikrokanamaları önlemek için sütü ılık vereceğim. Hilal Hanım kutu süt (Pınar organik) önerdi. Zaten Ada'da günlük süt bulma şansım da pek yok sanırım.
Zeynep Akdeniz tarzı beslenmeye devam edecek. Bu zor değil, çünkü biz de böyle besleniyoruz. Ama günde 1 fındık büyüklüğünde tereyağı alacak ki, bunu sabah tostunun içine sürerek veriyorum zaten.
En sevindirici haber demir damlasına son verilmesi. Bu iğrenç kokulu ve lekesini hiçbir gücün çıkaramadığı damlayı artık vermeyeceğim. Multitabs yerine de içinde omega 3 olan Minadex'i önerdi. Günde 1 tatlı kaşığı verilecek.
Her şey yolunda olmasına rağmen, Hilal Hanım'la aramızda geçen şu diyalog, muayenehaneden pek de mutlu ayrılmamı sağlamadı
- Ben: Bu sıralar memeye çok düşkün oldu. Her an emmek istiyor.
- Doktor: Daha da artacak
Benim düşünce sesim: Ne!!!
- Ben: Geceleri de çok sık uyanmaya başladı
- Doktor: Emzirdiğin sürece böyle devam edecek...
Benim düşünce sesim: Aman Allahım, yandım ben!!!
Gelecek ay yine gideceğiz, sırada suçiçeği aşısı ve PPD testi var. Bu arada gelişimsel test yaptırmamız konusunda Hilal Hanım hala ısrarlı. Gelecek ayın randevusuna kadar bu konuya da karar vermeliyiz.
Ve bir son durum değerlendirmesi
* Genel olarak yeme konusunda sorun yok. Canı istemezse ağzına bir lokma koymazken, canı istediğinde önündeki her şeyi bir çırpıda silip, süpürüyor. Teklif var, ısrar yok.
* Uyku konusu gitgide daha karışık bir hal alıyor. Gece ağlayarak defalarca uyanmaya devam. Bu arada gündüz uykuları da şaşırdı. Genel olarak sabah 1, öğleden sonra 2 saat uykuya devam. Ama arada her iki uyku periyodunun yarım saate indiği yada birinin 3 saate çıktığı da oluyor.
* Meme emmeye son gaz devam. Sabah uyandığında, gün içinde defalarca, gece uykuya dalarken ve gece her uyandığında. O emdikçe benim sütüm de yeniden arttı.
* Hala çıkan diş yok.
* Tutunmadan ayakta durabiliyor ama desteksiz adım atmaya hala cesareti yok.
* Artık söylediğimiz her şeyi anlıyor. Ve yapığımız her şeyi taklit ediyor.
* Ne koşulda olursa olsun, hareketli bir müzik sesi duyduğunda mutlaka oynamaya başlıyor. Hatta ağlarken bile.
Oyuncak güncellemesi
Şu sıralar en sevindiğim şeylerden biri Zeyno'nun oyuncaklarını gönlüme göre güncellemiş olmam. Blog arkadaşım Çağlayan'ın doğumgünü olarak yolladığı ahşap yap bozla başladı bu güncelleme. Ve sonunda nihayet doktor çıkışını fırsat bilip Koşuyolu'ndaki YaPa'ya gittik. Daha önce Pınar'ın hediye olarak getirdiği kitabın serisinden "şekiller"i aldık. Şekilleri doğru olarak yerlerine yerleştirme esasına dayanan ahşap başka bir oyuncak, playskool'un içiçe geçen renkli kutuları, küçük ahşap bir araba ve bir trampet. Bunlara bir de Nurcan'ın Tchibo'dann aldığı, her bir yüzünde farklı düzenekler bulunan 3 parçalık küp seti eklenince, şimdilik oyuncak faslını kapattık. Zeyno ahşap yapbozdaki parçaları yerlerinden çok güzel çıkarıyor ama takamıyor elbette. Ama buradaki hayvanların seslerini çıkarmamızı çok seviyor (bu arada köpek, kedi ve arı sesi çıkarmayı öğrendi) Bir de biz hangi hayvanı istersek o hayvanı bize uzatmayı. Kutuları henüz üstsüte dizemiyor. İçiçe de koyamıyor ama etrafa fırlatmaya bayılıyor. Nurcan'ın aldığı küpleri sevdi. Uzun süreli oynamıyor ama arada eline alıp, üstündeki her şeyi başarıyla yapıyor. Ve bugün vın vın diye ses çıkararak arabayı sürmeyi öğrendi... Elindeki çubukları trampete vurmaya ise bayılıyor.
Yazmaya devam...

Tam 365 gündür, her günle ilgili notlar yazdım blog'a. Ve Zeynep'in her gününe ait fotolar koyduk. Blog'un adına göre aslında yazılarıma son noktayı koymam lazım. Ama koymayacağım. Hem bu sayede kurduğum arkadaşlıkların devam etmesi hem de hayatımızın bu en güzel dönemine ait anlarımızı unutmamak için yazacağım. Ancak artık her gün değil. Günbe gün yazmak keyifli ama bir o kadar da zordu. Bundan böyle unutmak istemediklerimi ve paylaşmak istediklerimi, fırsat buldukça yazacağım...
Sobelere gecikmiş cevap
Aslında daha önce "neden benim başka bebeklik fotoğrafım yok?" diye epey söylenmişliğim var anneme. Fırsat olmamış. Öyle diyor annem. Daha doğrusu o andaki yaşam koşullarımız içinde bu iş için vakit ayıracak kimse yokmuş. Bu tek kare fotoğrafı da dedem çektirmiş. Bir gün kucağına alıp, fotoğraf stüdyosuna götürmüş beni. Böylece şimdiki pırasa saçlarıma inat o zaman kıvırcık olan saçlarım ve çiçekli kolsuz elbisemle 1 yaş halim, siyah beyaz belgelenmiş olmuş. İnşallah bir süre sonra bu tek fotoğrafı bulup, buraya mutlaka yükleyeceğim.
Her ne kadar henüz fotoğrafı bulamasam da cevap yazdığım için başkasını sobeleme hakkımın olduğunu düşünüyor ve eğer cevap yazmak isterse bu konuda Duru'nun annesi Arınç'ı sobeliyorum...
Gelelim ikinci konuya. Konu mutluluğun tarifi ve resmi. Sobeleyen Damla'nın annesi sevgili Yaprak. Aslında bir süre düşündüm bu konuyu. Üniversite sınavını kazandığımı öğrendiğim gün, Osman'la birbirimize "evet" dediğimiz an, babamın kalbine sitent takıldıktan sonra sağlıkla odasına döndüğü an, hamile olduğumu öğrendiğim an... Hepsinde sonsuz mutlu olmuştum ama hiçbiri değil buraya yazmak istediğim. En mutlu olduğum zaman, doğumdan saniyeler sonra Zeyno'yu göğsüme koydukları an. Ağlamadım, konuşamadım. Ama o kadar derin bir sevgi ve aşk hissettim ki... Öyle bir anı bir daha yaşar mıyım bilmiyorum? Ve bu konuda da Defne'nin annesi Hülya'yı sobeliyorum.
İlk doğumgünü

Tam da yemeğin peşine, annem mutfaktan "çayın suyunu koyuyorummmm" diye bağırdığında gelmişti suyum. 39. haftayı geride bırakıp, 40. haftaya başladığım gün. Oysa daha birkaç saat önce doktora kontrole gitmiştim ve doğumla ilgili herhangi bir belirti yoktu. Sakince mutfağa doğru seslendim ben de banyodan "çayın suyunu koymaaaa. Benim suyum geldiii!" Daha önce defalarca kontrol ettiğim hastane çantam hazırdı. Çantayı aldık, puseti aldık ve arabaya bindik. Direksiyonda Osman, yanındaki koltukta ben, arkada annemle babam. Günlerden Cuma, saat 20:00 civarı ve biz Erenköy'den Zeytinburnu'na gideceğiz. Ağrım yok, sancım yok, gayet sakinim ben. Garip ama heyecandan kırıntı bile yok içimde. Osman'a bakıyorum. Emniyet şeridine geçmiş, dörtlüleri yakmış, sıkışan köprü trafiğine söyleniyor. Sakince "panik yapma, iyiyim ben" diyorum ama arabada benden başka duyan yok söylediklerimi. Arka koltuğa dönüyorum annemlerin yüzündeki korku. Hastaneye geliyoruz. Doktorum aramış, beni bekliyorlar. Odaya yerleşiyoruz. NST'ye bağlıyorlar yine beni. Kontrol ediyor hemşire. Her şey normal. Epiduralin takılabilmesi için geçmesi gereken süreyi bekleyeceğiz. Garip ama hala çok sakinim. Yokluyorum arada kendimi ""heyecanlı mıyım, korkuyor muyum? diye. Ama ı ıhh. Yaklaşık 2 saat sonra serum takıyorlar koluma. Yavaş yavaş başlıyor sancılar. Ve gitgide şiddetleniyor. Hemşireye yalvarıyorum "bi baksanız, zamanı gelmiştir belki" diye. Ama yok. İlk doğumlarda zor açılırmış rahimağzı. Gelip geçen her sancıdan sonra, saçımın her damlasından ter damlıyor. Ve zaman akarak geceyi yeni güne bağlıyor. Sabah saat 06:00'da hemşire "tamam, arayalım, gelip epidurali taksınlar" dediğinde hayatımın en mutlu anlarından birini yaşıyorum. Minnetle bakıyorum gözlerinin içine ve sanki sancılarımın şiddeti azalıyor. Yarım saat sonra başka bir odaya alıyorlar beni. Görür görmez kanımın kaynadığı, şirin mi şirin bir profesörle ekibi takıyor epidurali. "Bitti" diyor ama ben hiçbir şey hissetmedim bile. Bir anda ağrı bitiyor. Hissediyorum sancıların gelişini ama ağrı olarak değil. Farklı bir hisle. Ayaklarım tamamen uyuşacak, felçli gibi olacağım sanıyorum ama hayır. Oynatabiliyorum, sadece dokunduğumda hissetmiyorum. Osman'ı ve annemi alıyorlar birazdan buraya. Gülerek "iyiyim" diyorum. Gerçekten iyiyim. 8 saatlik sancı seansından sonra gelen bu rahatlık hali çok iyi hissettiriyor kendimi bana. Doktorum geliyor, kontrol ediyor ve gidiyor. Yeni bir bekleme sürecine daha giriyoruz. Nazik Ebe sık sık kontrol halinde ama daha vakit var. Sohbet ediyoruz Osman'la. Odadaki diğer sağlık personeliyle. Derken tekrar terlemeye başlıyorum. Ağrım yok ama var gücümle ıkınmak istiyorum. Nazik Ebe "sakın ıkınma, nefes alarak tut" diyor. Çok zor bu. Olmuyor. Tutamıyorum galiba. Böyle ne kadar süre geçti bilmiyorum. Ben "artık tutamıyorum" deyip, var gücümle ıkınmaya başladığımda, Nazik Ebe'de doktorumu arıyordu "gelin, vakit geldi" diye. Doktorum geldi, her zamanki sakinliğiyle, "panik yapmayın, daha var" dedi ve bana yapmam gerekeni anlattı. Sancı geldiğinde o bana "ıkın" diyecek ve ben nefesimi kaçırmadan ıkınacağım. Yattığım yatağın sağından solundan birer tutacak çıktı. Kuvvet almak için sıkıca tutundum. İlk denemede olmadı. İkincide de. Üçüncü de bir anda boşaldı içim. Rahatlamakla kalmadı, huzur doldu bir anda. Ve Zeynep'i görür görmez hayatımdaki en derin aşk başlamış oldu.
Geçen sene bugün

Ayıcıktan file...

5 Eylül 2008 Cuma
Korkak iki adım

Not: Foto anlattığım anın karesi değil. Akşam, banyo sonrası, uyku öncesi çekildi. Bu perişan halin nedeni bu...
İyiki varsın makarna

3 Eylül 2008 Çarşamba
Sümüklü Zeyno

1 yaş kontrolü için 10 Eylül'e randevu aldık. Ama daha 1 hafta zaman olduğu için, Hilal Hanım'a mail attım hemen. Ve şunları yazdım: "Hilal Hanım merhaba, Ayın 10'unda kontrole geleceğiz. Ancak daha 1 hafta zaman olduğu için sormak istedim: 2 gündür Zeyno'nun genzinde bir hırıltı vardı (sanki balgam varmış gibi). En çok da geceleri nefer alırken duyuyordum. Bu sabah hapşırmaya başladı. Burnu da hafifçe aktı. Yapmam gereken bir şey var mı? Genel olarak keyfi ve iştahı yerinde. Hala meme emiyor (son 15 gündür çok düşkün, gündüzleri de emiyor). Dışkılama iyi (biri sabah biri akşam olmak üzere iki kez kaka yapıyor. Ne katı, ne sıvı). Geceleri çok sık uyanıyor ve 2 akşamdır uykuya da çok zor geçiyor (2 gündür gece uyanma sayısı da çok arttı. 1,5-2 saatte bir uyanıyor)"
Daha yarım saat kaar zaman geçmişti ki, cevap geldi. Burnuna serum fizyolojik yapacağım. Önerdiği şurubu, sabah - öğle - akşam birer çay kaşığı içireceğim. Ve bu tedavi 3 gün sürecek. Bugün öğlen başladım hemen şurubu içirmeye. Umarım Zeyno çabuk toparlar...
2 Eylül 2008 Salı
Kandırdık!

1 Eylül 2008 Pazartesi
Kırp gözünü

Not: Gözlerini kırpmayı öğrendi bugün Zeyno. Biz öğretmedik, O kendi kendine yapmaya başladı. Şimdi biz "gözünü kırp" dedikçe kırpıyor. Hem de çok komik...
Gezme planları
Doğumgünü hediyesi

Akşam annemlere gittik. Yoldan geldiler bugün ve Zeyno'nun uyku saatinden önce eve girdiler. Geçen 2 aylık sürede annem en çok Zeyno'nun onları unutmasından korkmuştu. Ama gördük ki, korktuğu olmamış. Tüm uykusuzluğuna rağmen, onları görünce neşelendi bizimki. Tabii O'na getirilen hediyelerin de payı yok değildi bunda.
29 Ağustos 2008 Cuma
"Anne!"

28 Ağustos 2008 Perşembe
Salatalık ve üzüm

27 Ağustos 2008 Çarşamba
Mutlu maymun modu

Pamir, Zeynep, Ela

Foto: Bostancı iskelesinde 22:15 vapurunu beklerlen...
25 Ağustos 2008 Pazartesi
Düzen değişiyor galiba?

Çorba maili

Yoğurtlu Sebze Çorbası: Bebekler genelde yoğurt tadını çok severler. Onlara sebzeyi bu şekilde yedirebilirsiniz. 1 küçük boy patates, yarım kabak, 2-3 sap maydanoz veya ıspanak, 1 tatlı kaşığı pirinç düdüklü tencerede (*) çok az su ile pişirilir. Ayrı bir yerde 1 kepçe yoğurt, 1 tatlı kaşığı un, yarım yumurta (6 aydan küçük bebek için yumurta ilave etmeyiniz) (**)karıştırılır. Karışıma kaynar sebze suyu ilave edilerek karıştırılır. Sulandırılmış karışım diğer sebzelere eklenerek kaynatılır. Çorba koyulaşınca ateşten alınır. Üzerine istenirse kuru nane eklenir. 1 tatlı kaşığı sızma zeytinyağı ile servis edilir.
(*) Bu kadar az porsiyonda bir yemek için düdüklü kullanmadım, küçük bir tencere pişirdim sebzeleri ben.
(**) Ayrıca Zeyno sabah yumurta yediğinden yumurta da koymadım içine.
23 Ağustos 2008 Cumartesi
Islak bir mola

Tüm gün anlattık O'na akşam Eralp'ler gelecek diye. Kapı çalınca "Eralp geldiii!" diye kucağımızda koşarak gittik o tarafa. Kapıyı açaraçmaz bizimki önce Eralp'i, ardından Nilüfer'in tişörtündeki çizgi film karakterlerini parmağıyla işaret edip, "aaaa" diye bağırınca, Eralp (6 ay 3 haftalık) ağlayıverdi. Böylece aralarında olmasını ümit ettiğim iletişim başlamadan bitti. Gece boyunca ara sıra karşılıklı gülüşseler de pek birbirleriyle ilgilenmediler.
Akşam 21:15 gibi gözlerini oğuşturmaya başladı yine Zeyno. Odaya gittik, emmeye başladı ama durum dün geceyle aynı oldu. Geri geldik balkona. 22:00'de bir deneme daha ve bingo! Anlaşılan yeni gece uykusu düzenimiz 22:00-07:00 oldu. Gece 3-4 defa ağlayarak uyanmaya devam ederek...
Tüm gün kapı gıcırtısı

Hayatımı sayarken

33 bitti, 34'e girdim. Bunu bahane edip, akşam yemeği için Büyükada'ya gittik. Kazık yememek için pazarlığımızı önceden yapıp, sahildeki balık lokantalarından birine oturduk. Yasemin'le Sinan'ı da çağırdık. İlk vapura atlayıp, geldiler. Tam balıklar gelmişti ki, Zeynep ilk golünü attı. Uzun zamandır yapmadığı gibi, belinden taşarcasına altını pisletti. Balıkları bırakıp, temizliğe koştuk Osman'la. Sonra Zeynep'in golleri üstüste devam etti. Nedenini anlayamadım ama hep huzursuzdu. Çok sevdiği balıktan bile yemedi. Sadece birkaç patates. Hal böyle olunca planladığımız gibi 21:45 değil, 20:45 vapuruna bindik. Pek umudum yoktu ama eve gelir gelmez uykuya daldı.
Sanırım Zeyno'nun 1 yaşını doldurmasıyla birlikte, yılları saya saya devam edeceğim hayatıma.