
29 Ağustos 2008 Cuma
"Anne!"

28 Ağustos 2008 Perşembe
Salatalık ve üzüm

27 Ağustos 2008 Çarşamba
Mutlu maymun modu

Pamir, Zeynep, Ela

Foto: Bostancı iskelesinde 22:15 vapurunu beklerlen...
25 Ağustos 2008 Pazartesi
Düzen değişiyor galiba?

Çorba maili

Yoğurtlu Sebze Çorbası: Bebekler genelde yoğurt tadını çok severler. Onlara sebzeyi bu şekilde yedirebilirsiniz. 1 küçük boy patates, yarım kabak, 2-3 sap maydanoz veya ıspanak, 1 tatlı kaşığı pirinç düdüklü tencerede (*) çok az su ile pişirilir. Ayrı bir yerde 1 kepçe yoğurt, 1 tatlı kaşığı un, yarım yumurta (6 aydan küçük bebek için yumurta ilave etmeyiniz) (**)karıştırılır. Karışıma kaynar sebze suyu ilave edilerek karıştırılır. Sulandırılmış karışım diğer sebzelere eklenerek kaynatılır. Çorba koyulaşınca ateşten alınır. Üzerine istenirse kuru nane eklenir. 1 tatlı kaşığı sızma zeytinyağı ile servis edilir.
(*) Bu kadar az porsiyonda bir yemek için düdüklü kullanmadım, küçük bir tencere pişirdim sebzeleri ben.
(**) Ayrıca Zeyno sabah yumurta yediğinden yumurta da koymadım içine.
23 Ağustos 2008 Cumartesi
Islak bir mola

Tüm gün anlattık O'na akşam Eralp'ler gelecek diye. Kapı çalınca "Eralp geldiii!" diye kucağımızda koşarak gittik o tarafa. Kapıyı açaraçmaz bizimki önce Eralp'i, ardından Nilüfer'in tişörtündeki çizgi film karakterlerini parmağıyla işaret edip, "aaaa" diye bağırınca, Eralp (6 ay 3 haftalık) ağlayıverdi. Böylece aralarında olmasını ümit ettiğim iletişim başlamadan bitti. Gece boyunca ara sıra karşılıklı gülüşseler de pek birbirleriyle ilgilenmediler.
Akşam 21:15 gibi gözlerini oğuşturmaya başladı yine Zeyno. Odaya gittik, emmeye başladı ama durum dün geceyle aynı oldu. Geri geldik balkona. 22:00'de bir deneme daha ve bingo! Anlaşılan yeni gece uykusu düzenimiz 22:00-07:00 oldu. Gece 3-4 defa ağlayarak uyanmaya devam ederek...
Tüm gün kapı gıcırtısı

Hayatımı sayarken

33 bitti, 34'e girdim. Bunu bahane edip, akşam yemeği için Büyükada'ya gittik. Kazık yememek için pazarlığımızı önceden yapıp, sahildeki balık lokantalarından birine oturduk. Yasemin'le Sinan'ı da çağırdık. İlk vapura atlayıp, geldiler. Tam balıklar gelmişti ki, Zeynep ilk golünü attı. Uzun zamandır yapmadığı gibi, belinden taşarcasına altını pisletti. Balıkları bırakıp, temizliğe koştuk Osman'la. Sonra Zeynep'in golleri üstüste devam etti. Nedenini anlayamadım ama hep huzursuzdu. Çok sevdiği balıktan bile yemedi. Sadece birkaç patates. Hal böyle olunca planladığımız gibi 21:45 değil, 20:45 vapuruna bindik. Pek umudum yoktu ama eve gelir gelmez uykuya daldı.
Sanırım Zeyno'nun 1 yaşını doldurmasıyla birlikte, yılları saya saya devam edeceğim hayatıma.
21 Ağustos 2008 Perşembe
Şu sıralar...

* Geceleri 3-4 defa uyanıyor. Hemen hepsinde meme emiyor. Acıktığından değil tabii. Bir ara geceleri sadece 1 kere uyanmaya başlamışken neden tekrar böyle oldu bilmiyorum. Artık neden aramıyorum da zaten.
* Meyvelere acayip düşkün oldu. Özellikle de karpuza. Akşam yemeğinin ardından koca bir dilim karpuz yiyor. Tabii yine kendi çatalıyla, kendisi (biz çatalına bir parça karpuz takıyoruz, o da indiriyor mideye)
* Beğendiğini yiyor, beğenmediğini yemiyor. Tadına bakıyor ve eğer beğenmezse hemen eliyle ağzındaki lokmayı çıkarıyor.
* Elindeki yemeğini (ekmek parçası, karpuz vs) bize de uzatıyor yememiz için. Bir bana, bir babasına. Sonra kendine.
* Sadece yemeğini değil, oyuncaklarını da paylaşıyor bizimle. Elindeki oyuncağını bize doğru uzatıp, elimize almamızı istiyor. Öyle ki, artık top oynayamıyoruz eskisi gibi. Çünkü topu atmıyor, elimize doğru uzatıyor.
* Gündüzleri gayet düzenli uyuyor. Kahvaltının peşine 2 saat, akşamüstü 1 saat.
* Her gece aynı saatte yatıyor; 21:30 (emerek uyuduğundan uykuya dalması 22:00'yi buluyor)
Her sabah aynı saatte uyanıyor; 07:30. Eğer şanslıysak yarım saat kadar yatağındaki oyuncaklarıyla oynuyor.
* Her gün banyo yapıyor (bazen günde 2 kere) ve buna bayılıyor.
* Bu kadar yıkanmaya rağmen sürekli ekşi kokuyor. Çünkü kafasının teri hiç kurumuyor.
* Babasıyla "geldim geldim" oynamayı çok seviyor. Bu ne? O yerde emeklerken Osman "geldim, geldim" diye bağırıyor, O da arkasına bile bakmadan tam gaz emekliyor.
* Her gün düzenli olarak akşamüstü Ada turu yapıyor (Osman'la ben rejimdeyiz ya, yürüyoruz her akşamüstü)
* Her köpek görüşünde (ki Ada'da çok fazla), parmağıyla gösterip, "huv huv" diyor.
* Altının değiştirilmesini hiç istemiyor. Tam bir savaşa döndü bu iş. Günde en az 2 kez (biri kahvaltının peşine, diğeri akşam yemeğinin peşine), hatırı sayılır miktarda kaka yapıyor. Ve altının temizliği sırasında sürekli kaçmaya çalışıyor.
* Yanlış bir şey yapınca, daha bizim yapmamızı beklemeden, kendisi işaret parmağını havaya kaldırıp, sallamaya başlıyor.
20 Ağustos 2008 Çarşamba
Birkaç saat yok olun

18 Ağustos 2008 Pazartesi
Baba ve dede
Bu arada su da dahil olmak üzere bize göstermek istediği her şey "fu". Sofrayı hazırlamaya başladığımda ya da tabak içinde bir yemek gördüğünde de "mamma" diyor. Hem de karnı açsa bağıra bağıra. "Köpek nasıl yapıyor?" sorusunun cevabı "huvv". Ve uçak nasıl gidiyor? sorusunun cevabını öğrendi dün. Bu soruyu sorunca ses çıkarmıyor ama elini kaldırabildiği kadar havaya kaldırıp, hafifçe sallıyor.
Not: Fotoğraftaki oyuncak Pamir'den. Genelde biz karşımıza oturtup, oynatmak istediğimizde pek ilgilenmiyor bu oyuncakla ama bir bakıyoruz kendi kendine karşısına geçmiş uğraşıyor. En kolay adımı başarıyor gibi şimdilik...
İsilik yeniden
Yeni kitaplar
Yeni kahvaltı mönüsü
Dönüş yolunda
16 Ağustos 2008 Cumartesi
Almanya'da son gün

Dünden hazırlamıştım bavulları. Tek bavulla geldiğimiz Almanya'dan iki bavulla dönüyoruz. Her ne kadar "hiç alışveriş yapamadık" desemde, görünen köy kılavuz istemez. Bugün son kalan ıvır zıvırları yerleştirdim bavullara. Evi topladım şöyle bir. Zeynep sabah uykusuna yatıp, bize de zaman kalınca birkaç gömleğini ütüledim Suat'ın. Tam Zeyno'nun çorbasını pişirmiştim ki, Hasan Amca'nın oğlu Yakup geldi bizi almaya. Son bir kez evi kolaçan ettim unuttuğumuz bir şey var mı diye ve kapıyı çekip çıktım. Otobanı kullanarak yaklaşık 1 saat gittikten sonra öğlen yemeği için durduk. İstanbul'da aylardır yemediğimiz lahmacunu orada, Kilim lokantasında yedik. Sokak boydan boya Türk mağazalarıyla doluydu zaten. Türk yemekleri yapan lokantalar, baklavacılar, düğün davetiyeleri basan matbaa, berber... Yemeğin ardından kısa bir yolculukla geldik Königswinter'e. Evde Hasan Amca'yla kısa bir hoş beş yaptıktan sonra gezmeye çıkardılar bizi. Ren nehrini kuşbakışı gören bir tepeye çıktık. Ceylanlar, tavuklar, horozlar... Hepsini yakından gördü Zeyno. Ardından "Ada" dedikleri yere gittik. Arabasında uyuyan Zeyno, Osman, ben ve Hasan Amca yürüyerek, Yakup arabasıyla. Almanya'da yürüdüğümüz en güzel yollardan biriydi. Ren nehrine paralel, orman içinden geçen daracık bir patika. Böğürtlen toplayıp, yiye yiye ana yola çıktık.
Königswinter şarabıyla ünlü turistik bir köy. Bir sürü turistik şarap evleri var üzüm bağlarının hemen yanında. Akşam şarap evlerinden birine götürdü bizi Yakup. Zeyno öğlen lahmacun yiyince, akşama öğlenden kalan tarhana çorbasını içti. Biz de çok güzel şaraplar eşliğinde, özel yemekler yedik.
Hasan Amca kendi yataklarını hazırlamıştı bizim için. Yolda uyuya kalan Zeyno'yu yatağın ortasına yerleştirdim. Akşam çayı ve kısa bir sohbetin ardından, gece yarısı biz de uykuya bıraktık kendimizi. Yarın saat 05:15'te evden çıkacağız...
Bando eşliğinde

Hava çok kötüydü bu sabah. Rüzgar bir yandan, yağmur bir yandan... Zeyno, kahvaltının ardından 2 saat kadar uyudu. Ancak öğlen 3'te hava açınca dışarı çıktık. Niederkassel'e doğru yürüdük. Yolda oyuncakçıya girdik ve Zeyno'ya tahta arabaya tutunarak yürüme talimi yaptırdık yine. Yolda çocuk parkı görünce hemen girdik. Hemen hemen tüm aletlere bindirip indirdikten sonra Zeyno'yu sallarken bando sesi duyduk uzaktan. Biz çocukları ya da gençleri göreceğimizi düşünürken, her biri farklı kıyafetler giymiş, onlarca gruptan oluşan yetişkinler geçti önümüzden. Meğer Schützenverein festivali varmış. Bandonun peşine takılıp, yürüdük bizde. Biz bira evlerinden birinde biralarımızı yudumlarken Zeyno orada uyudu. Hem de ara sıra yine burdan geçen bandoya ve sohbet edenlerin gürültüsüne rağmen.
Akşamüstü Suat da geldi buraya. Rostbeef yedik. Zeyno da patatesle birlikte tadına baktı etin. Yan masadaki kızın ailesi kalkınca ona verdikleri boyama kitabı ve kalemler bize kaldı. Elbette Zeyno boyama yapamadı ama bunlarla oynamayı çok sevdi.
Dönüşte festival alanına girdik. İçerdeki seramoninin bir kısmını seyrettik. Sahnede şarkı söyleyen çocuk Zeyno'nun yanına gelip, şakısının bir kısmını onun arabasının önünde diz çökerek söyledi.
Eve dönünce Zeyno muz yedi. Bu gece saat 23 gibi yattı. Biz de gece geç saate kadar sohbet ettik yine...
Akşam ziyafeti

Yeni haftaya Düsseldorf'ta girdik. Suat işe gitti, biz de arkasından sokağa attık yine kendimizi. Dün kapalı olan mağazaların içini gezmek üzere Alstadt'a gittik yine. Mağazalara girdik çıktık. Sabah pazardan aldığımız mis kokulu çilekleri yedik hepberaber. Nord See'da ortaya karışık yapıp, Zeyno'nun da dahil olduğu bir balık ziyafeti daha çektik. DM'e gidip, içinde Zeyno'ya diş fırçası, güneş kremi vs'nin de olduğu bir bavul dolusu bakım malzemesi aldık. Akşam üstü Osman kahve içerken pazara gittim ben. Hemen her şeyin 100 gr üzerinden fiyatlandırıldığı, küçük ama renkli bir pazardı. Akşamüstü Suat'la buluştuk. Eksikleri de marketten alıp, eve gittik. Osman Zeyno'yla ilgilenirken biz Suat'la birlikte mutfağa girip, enfes yemeklerle bezeli bir sofra hazırladık. Sarmısaklı yoğurtlu kuşkonmaz, sarmısaklı zeytinyağıyla sotelenmiş fasulye, bruschetta ve olmazsa olmaz minestrone çorbası.
Dinlenme zamanı

Pazar günleri, birkaç restoran hariç her yer kapalı oluyor Almanya'da. Marketler bile... Dinlenme günüymüş bugün. Biz de keyifli ve uzunnn bir kahvaltı yaptık hep beraber evde. Zeyno öğlen uykusunu uzatınca da dışarıya geç çıktık.
Bu kez Suat'la birlikte, bir kez daha gittik Altstadt'a. İlk gelişimizde görmediğimiz sokaklarını gezdik. Bir balık lokantasında yemek yedik. Zeyno masaya gelen her şeyin tadına baktı. Biraz ondan biraz bundan derken de karnını doyurdu iyice. Akşam uzun uzun sohbet ettik evde. Mutfak güzel, konuşacak laf çok ve ayrılık yakın olunca daha bi keyifli sohbet ediyor insan. Zeyno’da akşamları 10:30 gibi uyuyarak sohbet keyfimize katkıda bulundu.
Amsterdam'da ikinci gün

Bugün akşama kadar Amsterdam'daydık yine. Bebekli olduğumuz için sıradaki onca insanın önüne geçip (daha doğrusu geçirilip) Van Gogh Müzesi'ni gezdik. Tekneyle nehir turu yaptık. Bu kez tercihimizi bir İtalyan restoranından yana kullanıp, İtalyan yemekleri yedik. Zeyno soğan çorbasına bayıldı. Garson Türk olunca, aynı bizim buralardakinin tadında yoğurt da bulduk O'na.
Geldiğimiz gibi ICE'la döndük Almanya'ya yine. Akşam yemeği sohbet eşliğinde evdeydi yine...
Not: Almanya'da seyahat için trenler iyi bir alternatif. Zira park yerleri pahalı. Ayrıca bazı büyük şehirlere (Örneğin Köln) dizel motorlu araçların girişi de yasak. Ancak biletleri önceden almak gerekli. Yarı yarıya farkediyor çünkü.
Amsterdam'dayız

Amsterdam'a gittik bugün. Uyandığımızda ıslak Düsseldorf sokakları, ağaçlardan dökülen sapsarı yapraklarla kaplıydı. 8.15'te çıktık evden. Önce metro, ardından ICE. 2 saat 15 dak. sonra Amsterdam'daydık.
Yol boyunca bizimle gelen ve gitgide kararan bulutlar yağmurun habercisiydi ama içlerindeki suyu deli gibi boşaltmak için bizim trenden inmemizi beklediler sanırım. Garın dışarıya açılan salonu tıklım tıklım doluydu. Herkes yağmurun biraz olsun dinmesini bekliyordu. Biz giydik yağmurluklarımızı, taktık Zeyno'nun arabasının naylonunu ve koyulduk yola. Dam Meydanı'nı ve Leidseiplein meydanını gezdik. Uruguay Restoranı'nda et yedik. Zeyno'nun tarhana çorbasına da bu etin iyi pişmiş yerlerinden ekledik.
Akşam saat 6'da Suat'da Budapeşte'den geldi Amsterdam'a ve kalacağımız otelde buluştuk. Biz biraz dinlendik, o üstünü değiştirdi ve yeniden sokaklara... Yanımızda Zeyno'nun olması bizi durdurmadı. Gündüz sokaklar bebek arabalarıyla dolu olmasına rağmen ben gece boyunca bizden başka bebekli görmedim ama yine de engel değildi bu bize. Coffee shop'ların yanından Red Light District Sokağı'na girdik. Biz buraları gezerken, akşam yemeğinin ardından pijamasını giydirdiğim Zeyno çoktannn gece uykusuna dalmıştı bile...
Almanca telsarar

Suat'ın evi Oberkassel'de, ismiyle müsemma; kalburüstü bir mahalle. Bugün Ren nehrinin kıyısı boyunca gezdik durduk. Önce bir taraf, eve dönüp mola verdikten sonra akşama kadar da diğer taraf. Köpekler ve ördeklerden sonra bir de sincapları ekledi Zeyno tanıştığı hayvanlar listesine. Üstelik ağaçta oynaşan iki sincapı, biz O'na göstermeden önce fark edip, O bize gösterdi.
Yoldaki oyuncakçı dükkanına girdik. Burada, daha neredeyse yürümeyi yeni öğrenmiş hemen her çocuğun bindiği pedalsız 3 tekerlekli bisiklete bindirdik Zeyno'yu. Şaşırdık ama ayaklarıyla kendini iterek ilerleyebildi. Bir de kulpu tam onun boyuna göre olan tahta arabayı iterek yürüdü... En çok da bebekleri sevdi ama. Onlarca bebeğin olduğu rafa oturtunca, bir anda hangisine bakacağını şaşırdı...
Dönüş yolunda buraların ünlü birası "Alt"biradan içmek için mola verdiğimizde, Zeynep haftalarca ona "telsarar" öğretmeye çalışan anneannesine inat, yaşlı bir alman kadından almanca "telsarar" öğrendi. Kadının eline baktı baktı ve sonra yapmaya başladı...
6 Ağustos 2008 Çarşamba
Ördeklerle yakından tanışma

Tüm alışveriş Zeyno'ya

Almanya'da gezmek çok güzel. Neden? Trafikte öncelik yayaların. Sağa dönüşte yayalara yol ver kuralı da dahil olmak üzere burda tüm kurallar tıkır tıkır işliyor. Hiç ama hiç korna çalan yok. Her yerde bol bol ağaç var. Düsseldorf'ta popüler bira tipi 0,2 litrelik su bardaklarında ikram edilen "Alt". Köln'de ise "Kölsch" biralar satılıyor. Bu arada Norden Rheine Westfalia eyaletinin en büyük şehri Köln olmasına rağmen başkentin Düsseldorf olması hafif bir husumet kaynağı. Bu yüzden istediğiniz biraya dikkat edin :)
5 Ağustos 2008 Salı
İndirim nerde?

4 Ağustos 2008 Pazartesi
İnsanoğlu kuş misali

2 Ağustos 2008 Cumartesi
Tatile gidiyoruz, çok yorgunum
Ve bir yenilik daha, "hayırrr" dediğimizde bize işaret parmağını sallayıp, "hııı" yapıyor. Bu hareketi bizden öğrendi tabii. Ama ne kadar hayırlı oldu bilemiyorum.
Gelelim bugüne. Aslında niyetimiz bugün Bahariye'ye gitmekti. İndirimde Mudo'ya uğrayamadım ya, aklım kaldı. Bir de birkaç yeni kitap alırız Zeyno'ya diye düşünmüştüm. Ama akşam Zeynep'i uyuturken ben de uyuyakalınca, akşamdan yapmam gereken bütün işler sabah beni karşıladı. Uyandıktan sonra mutfağı topladım, dün temizlikten kalan bezleri yıkayıp astım, akşam okuyup göndermem gereken yazıları okudum, eksik yazımı yazdım. Osman da buzdolabında kalanlarla kahvaltıyı hazırladı bu arada. Tüm bu işleri büyük bir hızla yapmamıza rağmen saat 09:00 oldu bu arada. Bi baktık, bu saatten sonra Kadıköy'e ilk vapur 11:45'te. Anında iptal ettik programı. Daha bavulu bile hazırlamamıştım çünkü...
Program iptal olunca, Nurcan'dan alacağımız paketleri, Büyükada'ya giden Sezgi'den aldım. Yolcuların vapurdan inme-binme süresinde sohbet ettik ayak üstü. İki büyük poşetle döndüm eve. Bir poşet kışlık kıyafet ve diğer poşette ince motor hareketlerini geliştiren çok güzel bir oyuncak. Kıyafetlerin olduğu poşetten iki hırkayı bavula koyulacakların arasına yerleştirdim hemen. Oyuncağı da Zeyno'nun önüne koyduk ama pek yüz vermedi şimdilik. Yine mız mızdı zaten bugün. Sabah sadece 1 saat uyudu, öğlen yemeğini yemedi. Yemediği gibi, ağzındaki lokmaları da dışarı çıkardı.
Bu satırları yazarken saat 17:00. Fotoğrafları da yükleyip, bilgisayarı kapatacağım artık. Eksikleri bavula koyup, onu da kapatacağım. Evi de son bir kez toparladım mı, geriye bir tek duş kalıyor. Neden her tatilden önce çok yorgun oluyorum ben?
Not: İşte bir yenilik daha... Zeyno fotoda mutfaktaki taburelere tutunmuş ayakta duruyor. Yani artık tutunarak ayağa kalkabildiği eşyaları ittirerek ilerleyebiliyor.
Kitap nerde, cüceler nerde, ...
Öğleden sonra Osman gelene kadar oynadık Zeyno'yla. Artık oyunlarımız birer ders gibi geçiyor. Çünkü her seferinde yeni bir şeyler öğreniyor bizimki. Bebek nerede, top nerede repertuvarı epey genişledi. Kitap nerde, balık nerde, cüceler nerde diye soruyoruz, yerdeki onca oyuncak arasından gözleriyle tarayıp, sorduğumuz eşyaları buluyor ve uzun uzun bakıyor. Eğer canı isterse alıp, getiriyor. Bu yeni numaralarını akşam hemen gösterdi babasına.
Bu arada, şu sıralar en favori oyuncağı evdeki rengarenk mandallar. Büyük bir özenle kutudan boşaltıyor hepsini ama daha kutuya geri koymasını öğretemedim. Belki de işine gelmediğinden öğrenmek istemiyordur. Mandallarla oynadığımız oyunlardan birisi de, elbisesine tutturduğum mandalları çıkarmaca. O bir yandan çekip çıkarıyor, ben bir yandan yenilerini takıyorum. Şimdilik hiç sıkılmıyor bu oyundan...