
Sevgili
Pınar, bloğunda
çalışan annenin öğlen tatilini yazmış. Okurken bile yoruldum :)) Sonra kendi yaptıklarımı düşündüm ve ileriye hatıra, delil, belge vs. kalması için ben de yazmaya karar verdim. Ama home office çalıştığım için öğle tatilim yok benim. Bazen tüm gün tatil, bazen günlerce hiç tatil yok. Neden mi? Buyrun nedenlerine...
Gölcük'te işsiz geçen 13 ayın ardından işsizlik depresyonuna kendimi iyice kaptırmış, pijamamı tüm gün üzerimden çıkarmaz, gecemi gündüz gündüzümü de gece yapmışken geldi teklif. Eski işyerimdi teklifi getiren. Hem de evden çalışacaktım yani home office. Düşünmeden kabul ettim. Daha dün gibi geliyor ama 5 seneden daha uzun bir süre olmuş, 2003'ün Ocak ayıydı. Ofiste sabah 08:30-17:00 çalıştığım günlerde hayalini kurardım hep evden çalışmanın. Üstümde eşofmanlarım, elimde bir fincan çayım, yanında birkaç kurabiye. Arada, istediğin zamanlarda molalar... Ohhh... Böyle oldu mu? Olmadı tabii. Üstelik o zamanlar daha düzenli olan (olmak zorunda olan) evişleri de birbirine girdi. Kısacası zamanımı iyi planlayamadığımı gördüm. Zorunluluk olmadıkça insanın kaytarmaya hazır olduğunu anladım. Ama özellikle soğuk havalarda sabah erkenden evden çıkmak zorunda kalmadığımda, sıkıcı bir toplantıya katılmak zorunda olmadığımda sevindin evden çalıştığıma. İki kelime edecek insan aradığımda, işle ilgili bir stresimi paylaşmak istediğimde, beş çayı vakti gediğinde özledim ofisi. Yine de geçen süre içinde kendime göre bir düzen oturttum. Kimi gün hiç çalışmadım, kimi gün de soluksuz çalışıp, açığı kapattım. Taa ki hamile olduğumu öğrenene kadar böyle gitti düzen. Aslında hamileliğimde de çok değişmedi. Başlarda biraz panik oldum ama hamileliğim sorunsuz geçince, düzen de pek değişmedi. Düzeni asıl değiştiren Zeynep'in gelişi oldu. Hiç ara vermedim ben çalışmaya. Hamileliğimin sonuna doğru biraz sıkı çalışıp depo yapınca, Zeynep de ay başında doğunca gerek kalmadı molaya. Gökçe'nin getirdiği Ekim 2007 sayısı çıkışlarını kontrol ederken Zeynep 19 günlüktü henüz. Elimde okunmayı bekleyen kağıtlar, mememde doymayı bekleyen Zeyno :))
Şimdi işle ilgili tüm düzenim Zeynep'e göre, yani gün be gün değişiyor. Kimi zaman bütün gün O'nunla ilgilenmek zorunda olduğumdan (ki çoğunlukla böyle) gündüzleri hiç çalışamıyorum. Sadece Zeynep'in uyku saatlerinde maillerimi kontrol edebiliyorum. Kimi zaman da beni şaşırtıp üstsüte birkaç saat uyuyunca sıkı bir şekilde çalışıyorum. Ama yine de asıl mesai akşam 21:30'dan sonra başlıyor benim için ve gözlerim uykunun ağırlığına dayanana kadar devam ediyor.
Evde Zeyno'yla başbaşa olduğumuzdan onun tüm bakım işi de bende tabii. Emzirme, alt değiştirme, kahvaltısını, meyve püresini, sebzesini, yoğurdunu hazırlama ve yedirme, oynatma, uyutma. Bu arada günlük ev işleri de var tabii. Evi toplama, yemek, çamaşır... 3 büyük destekçim var. Evde olduğu her an Zeynep'le ilgilenme işini hemen devrettiğim Osman, her sıkıştığımda "alo" deyip çağırdığım annem ve 15 günde bir temizliğe gelen Hüsniye Abla.
Bu tempoya fiziksel olarak dayanma gücünü bana veren bu üç destek. Ama beyin yorgunluğuma hala bir çare bulabilmiş değilim. Ocak üstünde sık sık bir şeyler unutmam da bundan herhalde? Uyurken bile beynimin tıkır tıkır çalıştığını hissediyorum. Engel olamıyorum buna, sürekli düşünmeye. Dolapları toplamam lazım, acaba yorganları nereye koysam? Zeynep'e yedek bez ve mendil almalı, ne zaman geçsek karşıya? Birkaç günlük yemek yapsam ne güzel olur... Bebekle ilgili yazı kalmadı elimde, hangi hastaneyle iletişime geçsem? Kapak için bu ay şöyle bahara yakışır bir şey bulmalı... Blog'a kaç gündür yazmadım, unutmasam bari yazacaklarımı... Kontrol zamanı yaklaştı, doktoru aramalı... Geri verilecek kıyafetlerdeki lekeleri ne çıkarır acaba? Düşünüyorum... Düşünüyorum...
Beynim uyanık uyumaya çalışırken 2-5 kez kalkıyorum gece boyunca Zeyno'yu uyandırmaya. Sabah 07:30 gibi başlıyorum güne. Koskoca gün nasıl tükeniyor anlamıyorum. Gece yatağa yatınca yorgunluğumu anlıyorum sadece. Sağ yanıma dönüyorum, Zeynep'i görüyorum. Yorgunum ama çok mutluyum :))
Not 1: Foto sabah kahvaltısından...
Not 2: Yazı bitince hatırladım. Bu akşam Bora geldi bize yemeğe. Yazacağım demiştim, derin mevzulara dalınca unuttum. O'nun iddiasına göre "baba" demeden "Bora" dedi Zeynep. Biz net olarak duyamasak da haklı olabilir. Garip bir iletişim var aralarında. Şu sıralar tanımadığı herkesi yabancılarken, O'nunla kucak kucağa dans etti. Hem de gülücükler saçarak. Eee, çocuk dilinden anlıyor Bora. Ne de olsa Sude'nin 5 yıllık babası O.