
20 Eylül 2008 Cumartesi
Süt tadımı

15 Eylül 2008 Pazartesi
Yeni yaşın ilk günleri

1 yaş kontrolü
Ve 2 ay aradan sonra 1 yaş kontrolü için doktora gittik. Ölçüm sonuçları: Boy 75 cm, kilo 9900 gr. İlk defa muayene Zeyno'nun ağlaması eşliğinde yapıldı. Kafasının, bacağının tutulmasına sinir oldu ve ağladı. Genel muayene sonuçları iyi olunca aşıların 2. periyodu başladı ve MMR (kızamık, kabakulak, kızamıkçık) aşısı oldu. Koluna saplanan aşı enjektörünün şaşkınlığıyla bir an ağlaması durdu ve Hilal Hanım'ın ilacı vermeye başlamasıyla mızmız ağlama yerini acı ağlamasına bıraktı. Ağladı, ağladı ve gördüğü bir oyuncağı parmağıyla gösterip, "ayyy" diyerek ağlamasına bir anda son verdi.
Bu ayın en önemli özelliği Zeyno'nun beslenmesine süt ve balın eklenmesi. Sütü kahvaltıda denemeye başladık. İlk 2 gün biraz (40 cc kadar) içmişti ama bugün neredeyse bir yudum bile almadı. Israr etmeyeceğim. İstediği zaman, istediği kadar. Günde 500 cc'ye kadar süt içebilirmiş. Ancak mikrokanamaları önlemek için sütü ılık vereceğim. Hilal Hanım kutu süt (Pınar organik) önerdi. Zaten Ada'da günlük süt bulma şansım da pek yok sanırım.
Zeynep Akdeniz tarzı beslenmeye devam edecek. Bu zor değil, çünkü biz de böyle besleniyoruz. Ama günde 1 fındık büyüklüğünde tereyağı alacak ki, bunu sabah tostunun içine sürerek veriyorum zaten.
En sevindirici haber demir damlasına son verilmesi. Bu iğrenç kokulu ve lekesini hiçbir gücün çıkaramadığı damlayı artık vermeyeceğim. Multitabs yerine de içinde omega 3 olan Minadex'i önerdi. Günde 1 tatlı kaşığı verilecek.
Her şey yolunda olmasına rağmen, Hilal Hanım'la aramızda geçen şu diyalog, muayenehaneden pek de mutlu ayrılmamı sağlamadı
- Ben: Bu sıralar memeye çok düşkün oldu. Her an emmek istiyor.
- Doktor: Daha da artacak
Benim düşünce sesim: Ne!!!
- Ben: Geceleri de çok sık uyanmaya başladı
- Doktor: Emzirdiğin sürece böyle devam edecek...
Benim düşünce sesim: Aman Allahım, yandım ben!!!
Gelecek ay yine gideceğiz, sırada suçiçeği aşısı ve PPD testi var. Bu arada gelişimsel test yaptırmamız konusunda Hilal Hanım hala ısrarlı. Gelecek ayın randevusuna kadar bu konuya da karar vermeliyiz.
Ve bir son durum değerlendirmesi
* Genel olarak yeme konusunda sorun yok. Canı istemezse ağzına bir lokma koymazken, canı istediğinde önündeki her şeyi bir çırpıda silip, süpürüyor. Teklif var, ısrar yok.
* Uyku konusu gitgide daha karışık bir hal alıyor. Gece ağlayarak defalarca uyanmaya devam. Bu arada gündüz uykuları da şaşırdı. Genel olarak sabah 1, öğleden sonra 2 saat uykuya devam. Ama arada her iki uyku periyodunun yarım saate indiği yada birinin 3 saate çıktığı da oluyor.
* Meme emmeye son gaz devam. Sabah uyandığında, gün içinde defalarca, gece uykuya dalarken ve gece her uyandığında. O emdikçe benim sütüm de yeniden arttı.
* Hala çıkan diş yok.
* Tutunmadan ayakta durabiliyor ama desteksiz adım atmaya hala cesareti yok.
* Artık söylediğimiz her şeyi anlıyor. Ve yapığımız her şeyi taklit ediyor.
* Ne koşulda olursa olsun, hareketli bir müzik sesi duyduğunda mutlaka oynamaya başlıyor. Hatta ağlarken bile.
Oyuncak güncellemesi
Şu sıralar en sevindiğim şeylerden biri Zeyno'nun oyuncaklarını gönlüme göre güncellemiş olmam. Blog arkadaşım Çağlayan'ın doğumgünü olarak yolladığı ahşap yap bozla başladı bu güncelleme. Ve sonunda nihayet doktor çıkışını fırsat bilip Koşuyolu'ndaki YaPa'ya gittik. Daha önce Pınar'ın hediye olarak getirdiği kitabın serisinden "şekiller"i aldık. Şekilleri doğru olarak yerlerine yerleştirme esasına dayanan ahşap başka bir oyuncak, playskool'un içiçe geçen renkli kutuları, küçük ahşap bir araba ve bir trampet. Bunlara bir de Nurcan'ın Tchibo'dann aldığı, her bir yüzünde farklı düzenekler bulunan 3 parçalık küp seti eklenince, şimdilik oyuncak faslını kapattık. Zeyno ahşap yapbozdaki parçaları yerlerinden çok güzel çıkarıyor ama takamıyor elbette. Ama buradaki hayvanların seslerini çıkarmamızı çok seviyor (bu arada köpek, kedi ve arı sesi çıkarmayı öğrendi) Bir de biz hangi hayvanı istersek o hayvanı bize uzatmayı. Kutuları henüz üstsüte dizemiyor. İçiçe de koyamıyor ama etrafa fırlatmaya bayılıyor. Nurcan'ın aldığı küpleri sevdi. Uzun süreli oynamıyor ama arada eline alıp, üstündeki her şeyi başarıyla yapıyor. Ve bugün vın vın diye ses çıkararak arabayı sürmeyi öğrendi... Elindeki çubukları trampete vurmaya ise bayılıyor.
Yazmaya devam...

Tam 365 gündür, her günle ilgili notlar yazdım blog'a. Ve Zeynep'in her gününe ait fotolar koyduk. Blog'un adına göre aslında yazılarıma son noktayı koymam lazım. Ama koymayacağım. Hem bu sayede kurduğum arkadaşlıkların devam etmesi hem de hayatımızın bu en güzel dönemine ait anlarımızı unutmamak için yazacağım. Ancak artık her gün değil. Günbe gün yazmak keyifli ama bir o kadar da zordu. Bundan böyle unutmak istemediklerimi ve paylaşmak istediklerimi, fırsat buldukça yazacağım...
Sobelere gecikmiş cevap
Aslında daha önce "neden benim başka bebeklik fotoğrafım yok?" diye epey söylenmişliğim var anneme. Fırsat olmamış. Öyle diyor annem. Daha doğrusu o andaki yaşam koşullarımız içinde bu iş için vakit ayıracak kimse yokmuş. Bu tek kare fotoğrafı da dedem çektirmiş. Bir gün kucağına alıp, fotoğraf stüdyosuna götürmüş beni. Böylece şimdiki pırasa saçlarıma inat o zaman kıvırcık olan saçlarım ve çiçekli kolsuz elbisemle 1 yaş halim, siyah beyaz belgelenmiş olmuş. İnşallah bir süre sonra bu tek fotoğrafı bulup, buraya mutlaka yükleyeceğim.
Her ne kadar henüz fotoğrafı bulamasam da cevap yazdığım için başkasını sobeleme hakkımın olduğunu düşünüyor ve eğer cevap yazmak isterse bu konuda Duru'nun annesi Arınç'ı sobeliyorum...
Gelelim ikinci konuya. Konu mutluluğun tarifi ve resmi. Sobeleyen Damla'nın annesi sevgili Yaprak. Aslında bir süre düşündüm bu konuyu. Üniversite sınavını kazandığımı öğrendiğim gün, Osman'la birbirimize "evet" dediğimiz an, babamın kalbine sitent takıldıktan sonra sağlıkla odasına döndüğü an, hamile olduğumu öğrendiğim an... Hepsinde sonsuz mutlu olmuştum ama hiçbiri değil buraya yazmak istediğim. En mutlu olduğum zaman, doğumdan saniyeler sonra Zeyno'yu göğsüme koydukları an. Ağlamadım, konuşamadım. Ama o kadar derin bir sevgi ve aşk hissettim ki... Öyle bir anı bir daha yaşar mıyım bilmiyorum? Ve bu konuda da Defne'nin annesi Hülya'yı sobeliyorum.
İlk doğumgünü

Tam da yemeğin peşine, annem mutfaktan "çayın suyunu koyuyorummmm" diye bağırdığında gelmişti suyum. 39. haftayı geride bırakıp, 40. haftaya başladığım gün. Oysa daha birkaç saat önce doktora kontrole gitmiştim ve doğumla ilgili herhangi bir belirti yoktu. Sakince mutfağa doğru seslendim ben de banyodan "çayın suyunu koymaaaa. Benim suyum geldiii!" Daha önce defalarca kontrol ettiğim hastane çantam hazırdı. Çantayı aldık, puseti aldık ve arabaya bindik. Direksiyonda Osman, yanındaki koltukta ben, arkada annemle babam. Günlerden Cuma, saat 20:00 civarı ve biz Erenköy'den Zeytinburnu'na gideceğiz. Ağrım yok, sancım yok, gayet sakinim ben. Garip ama heyecandan kırıntı bile yok içimde. Osman'a bakıyorum. Emniyet şeridine geçmiş, dörtlüleri yakmış, sıkışan köprü trafiğine söyleniyor. Sakince "panik yapma, iyiyim ben" diyorum ama arabada benden başka duyan yok söylediklerimi. Arka koltuğa dönüyorum annemlerin yüzündeki korku. Hastaneye geliyoruz. Doktorum aramış, beni bekliyorlar. Odaya yerleşiyoruz. NST'ye bağlıyorlar yine beni. Kontrol ediyor hemşire. Her şey normal. Epiduralin takılabilmesi için geçmesi gereken süreyi bekleyeceğiz. Garip ama hala çok sakinim. Yokluyorum arada kendimi ""heyecanlı mıyım, korkuyor muyum? diye. Ama ı ıhh. Yaklaşık 2 saat sonra serum takıyorlar koluma. Yavaş yavaş başlıyor sancılar. Ve gitgide şiddetleniyor. Hemşireye yalvarıyorum "bi baksanız, zamanı gelmiştir belki" diye. Ama yok. İlk doğumlarda zor açılırmış rahimağzı. Gelip geçen her sancıdan sonra, saçımın her damlasından ter damlıyor. Ve zaman akarak geceyi yeni güne bağlıyor. Sabah saat 06:00'da hemşire "tamam, arayalım, gelip epidurali taksınlar" dediğinde hayatımın en mutlu anlarından birini yaşıyorum. Minnetle bakıyorum gözlerinin içine ve sanki sancılarımın şiddeti azalıyor. Yarım saat sonra başka bir odaya alıyorlar beni. Görür görmez kanımın kaynadığı, şirin mi şirin bir profesörle ekibi takıyor epidurali. "Bitti" diyor ama ben hiçbir şey hissetmedim bile. Bir anda ağrı bitiyor. Hissediyorum sancıların gelişini ama ağrı olarak değil. Farklı bir hisle. Ayaklarım tamamen uyuşacak, felçli gibi olacağım sanıyorum ama hayır. Oynatabiliyorum, sadece dokunduğumda hissetmiyorum. Osman'ı ve annemi alıyorlar birazdan buraya. Gülerek "iyiyim" diyorum. Gerçekten iyiyim. 8 saatlik sancı seansından sonra gelen bu rahatlık hali çok iyi hissettiriyor kendimi bana. Doktorum geliyor, kontrol ediyor ve gidiyor. Yeni bir bekleme sürecine daha giriyoruz. Nazik Ebe sık sık kontrol halinde ama daha vakit var. Sohbet ediyoruz Osman'la. Odadaki diğer sağlık personeliyle. Derken tekrar terlemeye başlıyorum. Ağrım yok ama var gücümle ıkınmak istiyorum. Nazik Ebe "sakın ıkınma, nefes alarak tut" diyor. Çok zor bu. Olmuyor. Tutamıyorum galiba. Böyle ne kadar süre geçti bilmiyorum. Ben "artık tutamıyorum" deyip, var gücümle ıkınmaya başladığımda, Nazik Ebe'de doktorumu arıyordu "gelin, vakit geldi" diye. Doktorum geldi, her zamanki sakinliğiyle, "panik yapmayın, daha var" dedi ve bana yapmam gerekeni anlattı. Sancı geldiğinde o bana "ıkın" diyecek ve ben nefesimi kaçırmadan ıkınacağım. Yattığım yatağın sağından solundan birer tutacak çıktı. Kuvvet almak için sıkıca tutundum. İlk denemede olmadı. İkincide de. Üçüncü de bir anda boşaldı içim. Rahatlamakla kalmadı, huzur doldu bir anda. Ve Zeynep'i görür görmez hayatımdaki en derin aşk başlamış oldu.
Geçen sene bugün

Ayıcıktan file...

5 Eylül 2008 Cuma
Korkak iki adım

Not: Foto anlattığım anın karesi değil. Akşam, banyo sonrası, uyku öncesi çekildi. Bu perişan halin nedeni bu...
İyiki varsın makarna

3 Eylül 2008 Çarşamba
Sümüklü Zeyno

1 yaş kontrolü için 10 Eylül'e randevu aldık. Ama daha 1 hafta zaman olduğu için, Hilal Hanım'a mail attım hemen. Ve şunları yazdım: "Hilal Hanım merhaba, Ayın 10'unda kontrole geleceğiz. Ancak daha 1 hafta zaman olduğu için sormak istedim: 2 gündür Zeyno'nun genzinde bir hırıltı vardı (sanki balgam varmış gibi). En çok da geceleri nefer alırken duyuyordum. Bu sabah hapşırmaya başladı. Burnu da hafifçe aktı. Yapmam gereken bir şey var mı? Genel olarak keyfi ve iştahı yerinde. Hala meme emiyor (son 15 gündür çok düşkün, gündüzleri de emiyor). Dışkılama iyi (biri sabah biri akşam olmak üzere iki kez kaka yapıyor. Ne katı, ne sıvı). Geceleri çok sık uyanıyor ve 2 akşamdır uykuya da çok zor geçiyor (2 gündür gece uyanma sayısı da çok arttı. 1,5-2 saatte bir uyanıyor)"
Daha yarım saat kaar zaman geçmişti ki, cevap geldi. Burnuna serum fizyolojik yapacağım. Önerdiği şurubu, sabah - öğle - akşam birer çay kaşığı içireceğim. Ve bu tedavi 3 gün sürecek. Bugün öğlen başladım hemen şurubu içirmeye. Umarım Zeyno çabuk toparlar...
2 Eylül 2008 Salı
Kandırdık!

1 Eylül 2008 Pazartesi
Kırp gözünü

Not: Gözlerini kırpmayı öğrendi bugün Zeyno. Biz öğretmedik, O kendi kendine yapmaya başladı. Şimdi biz "gözünü kırp" dedikçe kırpıyor. Hem de çok komik...
Gezme planları
Doğumgünü hediyesi

Akşam annemlere gittik. Yoldan geldiler bugün ve Zeyno'nun uyku saatinden önce eve girdiler. Geçen 2 aylık sürede annem en çok Zeyno'nun onları unutmasından korkmuştu. Ama gördük ki, korktuğu olmamış. Tüm uykusuzluğuna rağmen, onları görünce neşelendi bizimki. Tabii O'na getirilen hediyelerin de payı yok değildi bunda.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)